BÜYÜDÜĞÜM EV / SORU 1

     Sevgili Leylak Dalı'nın blogunda yeni bir meydan okuma gördüm, İlham Kedisi başlatmış, sorular çok hoşuma gidince katılmak istedim, keyifli bir konusu var:) İlk sorusu "Nasıl bir apartmanda büyüdün ?"
     Ben Gönen'de doğdum... Ömer Seyfettin'in çok sevdiğim bir öyküsü böyle başlar, o yüzden nerede doğdun? diye sorana hep bu cümleyle karşılık veririm anılarımdan. Aslında Zonguldak'ın Kilimli kazasında doğdum. Orada müstakil, iki katlı bir evimiz vardı, babannemlerle birlikte orada otururduk. Girişi yol tarafına bakardı, bizim evimize merdivenle inilirdi, aşağı tarafında minik bir bahçe vardı ve bahçe tünel ağzına bakardı. Balkondan, geçen kömür yüklü trenleri görürdük, çok gürültü yaparlardı, trenini geleceğini düdük sesinden anlardık, kapkara dumanlar saçarak geçerdi tren. Trenlere olan aşkım o günlerden kalma. Ben ve iki kardeşim o evde doğduk. Bizim dairenin yan tarafında bir de kiracımız vardı. Aile evi olduğu için üst kat alt kat gezerdik. Çocuktuk, şımarmak güzeldi. Evin girişinde bir de tahta garajımız vardı, dedemin Renosu orda dururdu, sanırım rengi maviydi, geçmiş gün, sanıyorum, tam net değil arabaya dair anılarım. Küçük bir daireydi. Giriş, salon mutfak, yatak odası, misafir odası ve balkon. Babam yazları balkonda kahvaltı etmeyi severdi, ve tüm aile birlikte olmayı. Tren geçerken sanırım bir şeyler örterdik kahvaltılıklara, toz olmasın diye. En canlı anılarım babaannemin büyük camlı balkonu, define adası gibi, tüm erzak orda, tahta divan ve oyunlar. Babaannemlerin katına kaçar orda keyif yapardık. Dedemin cam önünde bir divanı  vardı, onu en canlı orda uzanırken hatırlıyorum. Evin girişinde büyük bir salon ve orda tarhana kurutmalar, yufka açmalar, bizim için kapağı açılarak patlatılan mısır. Bir de üzüm salacı olan çatı, oraya tahta merdivenle çıkıp üzüm yeme keyfi. Sonra misafirler, kalabalık ve eğlenceli hafta sonları. Bir de güzel komşular. Yan evde oturan Sadife teyze ve Hulisi amca, ben onların da ilk torunu sayılırdım, değmeyin keyfime. Hamide abla, kızları, oyun arkadaşım, ve ben istiyorum diye iş çıkışı eve suphangle ile gelen Necmi abi, oğulları. Videoda Türk filmi seansları. Bakkal amca, adını hatırlayamıyorum, ama dev mavi renk Blendax şampuan şişelerini hatırlıyorum. Küllü teyze, bizim evin alt tarafındaydı evi, biraz aksiydi kendileri, kaçan topları kesmekle tehdit edilmem onunla başlar. Bizim ev yokuş yukarı bir mahallede idi. Mahalleye su tankerleri gelirdi, bidonlar, kadınlar, sıralar. Musluklardan deniz suyu akardı, sapsarı. Bu sahne bana hep Türkan Şoray'ın Sultan filmini hatırlatır. Üst tarafta büyük siteler yapılmıştı, 2002 evler miydi adı, hatırlamıyorum tam. Evin aşağısında büyük bir yeşil alan vardı, oynamaya giderdik. Bir de pazar yeri, pazar bitip toplanınca çocuklarla tezgahların altından dökülmüş boncukları toplardık, çok eğlenceliydi, pazar ganimetleri. Ben biraz aklı havada bir çocuktum sanırım:) Tren yollarında yürümeye bayılırdım ama korkudan tünele yaklaşamazdım. Mahallelinin kömür tozu toplamaya tünele indiğini hatırlıyorum, şilem denirdi adına. Yeşilçam Türkiyeyi yansıtmıyor derler ama şimdi düşününce o mahalle hakikaten filmlerdeki gibi bir yerdi. Dostluk, komşuluk, dayanışma.
      Babam Kilimli Merkez İlköğretim Okulunda Beden Eğitimi öğretmeniydi, okula giderdim, havam çok büyüktü:)) Kilimli çok modern bir kazaydı, pazar günleri babam ve arkadaşlarının koşu yaptığını hatırlıyorum. Tiyatrolar oynanırdı, çaylar yapılırdı. Ekonoma vardı, kömür işletmelerinin alışveriş mağazası, büyük alışverişler ordan yapılırdı, Sümerbank bir de. EKİ evleri denen evler vardı, Kömür işletmesinin, iki katlı, birleşik, ne güzel binalardı. Bir de okulumuz, ne güzel yerdi, bahçeli, büyük. Yaz başı dondurma yemenin henüz yasak olduğu mevsimlerde okul çıkışı dondurma alıp, okulun köşesinden döndüğümde, Ekonoma'nın kapısında oturan babamı görüp dondurmaları attığım doğrudur:) Ah ziyan... Pamuk helvacılar ve renkli macun satan seyyar satıcılar... En son Kilimliye gittiğimde anılarımın hiçbirini yerinde bulamadım, her yerde yapılan betonlaşma orayı da esir almış, güzel olan her şey yıkılmış.        
      İlkokul 2. sınıfta asıl memleket olan Giresun'a taşındık. Bir çok ev değiştirdik ama çocukluk anılarım gibi izler hiçbirinde yok, hatırlamıyorum. Zaten taşındıktan sonra Giresun'u sevmem ve alışmam çok uzun yıllarımı aldı. Bir şubat ayı, ara tatilde taşınmıştık, ne biçim kar vardı. Biz taşınırken babaannem biz çocuklara evden ne isterseniz alın demişti. Camlı bir konsolu vardı, oradan gözüme bir kolonya şişesi iliştirmiş, içinde yeşil renk kolonya vardı, onu seçmiştim.
      Şimdi bile, o günleri hatırlayıp yazarken gözlerim doluyor, hiç gelmek istememiştim. Oraya veda çocukluğumun büyük bir travması, sanırım hala atlatamamışım.

                                      Babaanenemin salonu, kardeşlerim ve ikiz kuzenlerim

Yorumlar

  1. Çok güzel yazmışsın Neslihancım, diğer sorulara da devam lütfen.
    "GÖkyüzü gibi bir şey çocukluk, hiçbir yere gitmiyor" demiş ya Cansever, ne kadar doğru...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİRESUN PASTASI

BEYAZ LAHANA DİBLESİ

ERSAL PASTACILIK DÜNYASI